Mücadele etmeyi en çok savaşmak olarak anlayanların, kazanacakları bir mücadeleleri yoktur. Sürekli savaşanların, savaşı sürekli yükseltenlerin bir geleceği de yoktur. Tek başına bir geleceği olmayan savaşı, birincil itiraz dili olarak görenlere teslim olmamak, farklı alternatiflere mecbur etmek gerekiyor.
Ortak bazı söylemlerin olması, ortak bazı hassasiyetlerin sürekli büyümesi, seçilen mücadele yöntemini paylaşmamızı gerektirmiyor. Kurulu güçlerin; ortaya koydukları mücadeleyi benim adıma yürüttüklerini, bizim adımıza yürüttüklerini belirtmeleri tek başına bir şey ifade etmiyor.
Ortaya konulan mücadelenin temel İlahi ve İnsani ilkelere uygun olması hayati önem taşıyor. Amaçların netliği, direnişin biçimi ve ötelenemez ilkelere karşı gösterilen hassasiyet, mücadelenin bizzat kendisinden önemlidir. Bu ilkeler, mücadelenin bel kemiğidir.
Hiçbirimiz ana ilkelerimize uymayan bir mücadele yöntemini, bir itiraz biçimini kabul etmek, sahiplenmek yada sineye çekmek zorunda değiliz.
Dünyanın neresinde olursa olsun, kim tarafından başlatılırsa başlatılsın, bir hak-hukuk mücadelesini desteklemek, yeryüzünün bütün mazlumlarıyla ilkesel bir gönül bağı kurmak, adil şahit olma iddiasını bir gereğidir. Ancak; seçilen yöntemlerin de, ilan edilen meşru amaçları gölgede bırakmaması gerekiyor. Bunu göz önünde bulundurmadan, ortaya konulan pratiklere gönül vermek, destek olmak yada sessiz kalmak sorunludur. Çünkü; direniş hareketi iddiasındaki bir yapının savunduğu tezlerin geçerliliği kadar, bu tezler adına ortaya koyduğu pratikler de önemlidir.
Bir direniş hareketi öldürmeyi değil, diri tutmayı hedeflediği ölçüde değerlidir. İlahi ilkelere riayet ettiği ölçüde meşrudur. Hedeflerini terbiye ettiği ölçüde değerlidir. Sınırlarını bildiği ölçüde sahiplenmeye değerdir. Bizler de bu değere göre duruş göstermek durumundayız.
Şahsen benim; sorunlu, ilgili ilgisiz ayırımı yapmayan, ölmeye ve öldürmeye ayarlı itiraz biçimlerine, savaş stratejilerine destek vermem yada yapılanları görmezden gelmem, sürekli yeni mağdurlar üreten yöntemleri sahiplenmem mümkün değildir. Geliştirilen bir itiraz biçimini, ancak hak-hukuk gözettiği oranda sahiplenebilirim.
İdeolojilere kurbanlar sunan ayinlere dönüşen bir savaş, benim savaşım değildir.
Uyuyanları, savunmasız olanları hedef alan bir savaş benim savaşım değildir.
Çocukları, yaşlıları, kadınları incitme ihtimali olduğu halde sürdürülen bir savaş benim savaşım değildir.
Başka ihtimaller olduğu sürece, son söz, son çare, son ışık tüketilmeden başlatılan bir savaş benim savaşım değildir.
farklı umutlar belirince susmayan, susturulmayan bir savaş benim savaşım değildir.
Mütedeyyin olmak dışında bir farklılığı olmayan, evini serinletmek için kapısını açık bırakmak zorunda kalacak kadar imkanlardan yoksun olan bir garibanı, yemek sofrasında, çocuklarının gözü önünde hedef alan bir savaş benim savaşım değildir.
Mütedeyyin olmasına yada gariban olmasına da gerek yok. Savaşçı olmayanı, savaş meydanında olmayanı hedef alan bir mücadele, bir savaş benim savaşım değildir.
Bir savaşın birincil amacı öldürmek değil, caydırıcı olmaktır. Onlarca caydırıcı alan ve imkan varken, ölmeye ve öldürmeye ayarlı bir savaş benim savaşım değildir.
Silahlı mücadeleyi şehirlerin merkezine çekerek unutulmayacak trajedilerin yaşanmasına ortam hazırlayan, bu trajedilerin oluşturacağı öfkeden ve çaresizlikten medet uman bir itiraz benim itirazım olamaz.
Mağdurlar adına yeni mağduriyetler ortaya çıkaran bir savaş benim savaşım değildir.
Seküler güçlerin iktidar mücadelesine dönüşen bir savaş benim savaşım değildir.
Her gün bir parçamızı alıp götürse de, ideolojik fantezilere, marjinal gruplara, “aydınlanma dönemi” söylemlerine meş'ale görevi gören bir savaş benim savaşım değildir.
Konuşmayı başaramayanların savaşı benim savaşım değildir.
Böyle bir savaşın beni ilgilendiren, bizi ilgilendiren, heyecanlandıran, umutlandıran hiçbir yanı yoktur.
Farklı gelişmelerin olabileceği umudunun diri tutulduğu bir dönemde, karşılıklı niyet okumalarıyla silaha sarılanların ortaya koydukları savaş pratikleri ile bizi temsil etmedikleri, hayati hassasiyetlerimize ortak olmadıkları ortadadır. Ortak kimi önceliklerimizin olması, ortak mağduriyetlerimizin olması, ağırlığını her hücremizde hissettiğimiz zulmü geriletmek adına yeni zulümlerin ortaya çıkmasına razı olmamızı gerektirmiyor.
Siyasal yaklaşımı, inancı, aidiyeti ne olursa olsun, şiddeti birincil mücadele biçimi gören bir anlayış beni temsil etmemektedir. Aziz İslam adına da yapılsa, başka aidiyetlerimiz ve mağduriyetlerimiz adına da yapılsa, savaş meydanında olmayanlara yönelik geliştirilen, direk ölmeye ve öldürmeye ayarlı eylemlere yüksek sesle itiraz ediyorum.
Birey olarak ben; benim adıma, benim ilkelerimi, İlahi Kanunları çiğneyerek girişilen bütün eylemlerden beri olduğumu, böyle bir mücadele biçimini benimsemediğimi, böyle bir mücadelenein tarafı olmayacağımı ilan ediyorum.
Kontrolsüz büyüyen ateşiyle, her gün sadece bizi tüketiyor olsa da, bu savaş bizim savaşımız değildir.
Bu savaş benim savaşım değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder