“Barış” ifadesi saldırıya uğramış, iğdiş edilmiş, anlam kayması yaşamıştır. Kimin hangi zamanda hangi amaçla kullandığı çoğu zaman belli değildir. Bu tanımlama çoğu zaman işgallerin, zulümlerin, savaşların meşrulaştırılması için kullanılmıştır. Halkların sömürülmeyi daha erken hazmedebilmeleri için önemli bir tanımlama olmuştur. Yaşanan acı tecrübeler bu tanımlamaya karşı dikkatli olmak gerektiğini gösteriyor.
Gelinen süreçte Kürt Meselesi ve PKK çerçevesinde de sık kullanılan bu ifadeyi kimin hangi amaçla kullandığını, bu ifadenin arkasında neler gizlediğini kestiremiyorum. Bu nedenle de temkinli ve tedirgin duruyorum. Bu anlamda şahsen başlatılan süreci, gerçek anlamıyla bir “Barış Süreci” yâda “Çözüm Süreci” olarak değil, iki güç arasında gerçekleşen bir anlaşma süreci olarak görüyorum.
Bunu söylerken, süreci önemsizleştirmeye çalışmıyorum. Bu sürecin bir şekilde olumlu neticelenmesi, silahların karşılıklı olarak susturularak savaşın durdurulması için, yapılabileceklerin desteklenmesi gerektiği aşikârdır. Zaten; mevcut talepler için silahlı bir mücadelenin anlamsızlığını da görmek gerekiyor. Bu nedenle de daha dikkatli konuşmanın, girişimlerin başarı şansını arttıracağını, yâda en azından başarısızlık için ortam oluşmasına engel olacağını göz önünde bulundurmak gerektiği de ortadadır.
Ancak; süregelen savaşın bir an önce bitmesi ve bir yol haritası çizilmesi anlamında desteklenmesi gereken bu sürecin, yeni asimilasyon ortamlarına dönüşmemesi için de dikkatle takip edilmesi ve yönlendirilmesi gerekiyor. Duyarlı bütün kamuoyunun hem savaşın durdurulması, hem de, mağdur Kürt Halkı’nın bütün haklarının iade edilmesinin önünün açılması çabalarını birlikte yürütmesi gerekmektedir. Silahları devre dışı bırakmak için yapılan girişimlerin tek başına bir şey ifade etmeyeceği bilinmeli, ona göre hareket edilmelidir.
Anlaşma sürecinin bir hezimetle, yeni bir istismarla sonuçlanmaması için, ana aktörlerin yanı sıra bütün baskı gruplarının, bütün bilinçli halkın bir şekilde sürece dahil olması, süreci etkilemesi, sesini uygun bir dille yükseltmesi çok önemlidir. Bu süreç sadece ana aktörlere bırakılmayacak kadar hassas ve netamelidir.
Tarafların Kürt/Kürdistan meselesi çerçevesinde çıtayı oldukça aşağılara çektiğine, neredeyse meselenin sadece PKK’nin silah bırakması yönünde değerlendirildiğine dair izlenimler gittikçe güç kazanıyor. Kapalı kapılar ardında nelerin konuşulduğunu bilmiyoruz. Ancak; eğer böyle bir anlaşma zemini düşünülüyorsa, vicdan sahibi, bilinç sahibi hiç kimsenin bunu kabul etmeyeceğinin de bilinmesi gerekiyor. Devlet bu süreç sonunda PKK’yi silah bırakmaya ikna edebilir. Örgüt üyelerini bir şekilde sisteme entegre de edebilir. Ancak eğer somut ve garantili adımlar atmazsa, Kürt Halkı’nı eskisi gibi ikna etmesi mümkün değildir.
Eğer bu süreç bir “Toplum Sözleşmesi” sürecine evrilirse, bu sözleşme, tek taraflı hassasiyetlere ve bir kesimin haksız serzenişlerine göre değil, mağduriyetlerin giderilmesi ve hakların iade edilmesi çerçevesinde yapılmalıdır. Bu yaklaşım tarzının bir lütuf olmadığını, çok yönlü bir gaspın iade aşamaları olduğunu konuşmak, bunu izah etmek, kendi kamuoyunu ikna etmek, sorumlu tarafların, kanaat önderlerinin ve akîl adamların meselesidir. Toplumun köklü değişime hazır olmadığı mazeretiyle masaya oturanların kalıcı sonuçlarla kalkma ihtimalinin olmadığı göz ardı edilmemelidir. Özellikle anadil eğitimi başta olmak üzere olmazsa olmaz adımların atılmaması, sürecin başarısızlığı olarak addedilecektir. Böyle bir durumda yolun başına dönülmüş olacaktır. Yeniden başlangıç noktasına dönülmesine müsaade edilmemelidir. Mağdur Kürt Halkı’nın bir yüzyıl daha kaybetmeye tahammülü yoktur.
Anlaşma sürecinin mümkün olan en fazla hak iadesiyle sonuçlanması durumunda ise toplumsal rahatlamanın sağlanacağını, akl-ı selim ile hareket ihtimalinin artacağını görmek gerekmektedir. Bu durumda; daha sağlıklı adımlar atma, çok yönlü mağduriyetlerin önüne geçme imkânı elde edilebilecektir. Meselenin daha genel çözümü için alternatifler konuşulabilecektir.
Kürt/Kürdistan meselesi uzun soluklu bir meseledir. Aşamaları olan bir meseledir. Bu meselenin Hak ve adalet çerçevesinde çözüme ulaşması, sanıldığından daha çok zihinsel ve fiziksel çabaya ihtiyaç duymaktadır.